Son sekiz gündür birçoğumuz gibi ben de Londra 2012 Olimpiyat Oyunları'nı izliyorum. Bir tarafta dünya insanı olarak yüzlerce farklı ulustan sporcunun eşsiz mücadele ve başarıları beni mutlu ederken, diğer tarafta bu ülkenin vatandaşı olarak sporcularımızın müsabakalardaki tutumları canımı sıkıyor. Belirteyim ki; verilen mücadeleler sonunda elde edemediğimiz başarılar mevzuum değil. Elbette ki bu ulusun vatandaşı olarak hepimiz gibi ben de başarıyı beklerim ancak onun öncesinde pek daha mühim bir tablo meselem haline geliyor. Şöyle ki, sporcularımızdan biri kaybettiği müsabaka sonunda üzerinde baskı olduğunu, herkesin kendisinden madalya beklediğini bunun da kendisini başarısızlığa ittiğini beyan ediyor, kendisine mikrofonu uzatan muhabire. Bu cümleler, yetiştirdiğimiz yahut yetiştirmeye çalıştığımız sporcuların ne denli yanlış şartlama, koşullama ve özgüven eksikliği ile ortaya çıkarıldığını ayan beyan ortaya koyuyor. Hedef odaklı olmak pek tabi başarının mühim bir anahtarıdır. Ancak hedefe giden yoldaki çalışma, emek ve özverilerin es geçilmemesi; bir ulusu temsil etme başarısına ulaşmış beyinlere de aşılanmalıdır.
Sporun her dalı, özgüvenli bireylerin yetişmesine yardımcı olur. Bu yüzden Ego dengesi tam, vücut ve beyin bütünlüğü sağlam olduğuna inanılan kişilerin, yani sporcuların bahsettiğim aciz açıklamaları yapması üzücüdür. Bu açıklamaları yapanların AyYıldızlı formayı giyenlerin olması ise çok daha üzücüdür. Ve peki neden diğer ülkelerin sporcuları aynı baskıyı üzerinde hissetmezler? Neden altı kez olimpiyat şampiyonu olan sporcu, yedinci kez rekorunu aynı özgüven ve çalışmanın getirdiği rahatlıkla kırabilir de yurdumun canım sporcusu üzerindeki baskı ve beklenti sebebiyle muvaffak olamadığını pek rahatlıkla söyleyebilir. Sanırım ne zamanki ülkemiz adına çocukluğundan başlayarak profesyonel bir anlayış ve bakış açısıyla sporcu yetiştirebilirsek, o vakit belki istenilen hedefe yaklaşmış ve bu soruları cevaplayan değil, hükmü veren, hedefe ulaşan olabiliriz.
Sevgiyle,
Feride Hande Gemici