“Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.”
İşte böyle
yazmış ‘Gelmiş Bulundum’ şiirinde, üstad Edip Cansever. Daha önce dokunmadıysanız
Edip Cansever şiirlerine, ilk fırsatta deneyimlemenizi tavsiye ederim. O ayrı…
Esas ki şiirinde pek çok şeyi söylemiş, yaşam denilen bu düş sahnesini
özetlemiş. Özetlemiş de yeryüzünde bizimle birlikte yaşamakta olan altı milyar
dünyalının kaçı acaba bu düş sahnesini, onun ötesinde ciddiye alıyor, siz bir
düşünün. Ve düşünün şapkanızı önünüze alın, bilmem kaçımız acaba yaşam denilen
bu basit mevzuyu hırslarımızın Gladyo arenasına dönüştürüyoruz. Beynindeki
kıskançlık lobuna, ruhundaki hırs fırtınasına sahip çıkamayan insanlarla dolu
çevremiz. Kendisinin herşeyi ama herşeyi olduğu halde fukaranın, garibin,
mazlum olanın sahip olduğu bir avuç mutluluğu, bir avuç inancı kıskananlar var
ya onlar daha da beter. Gözlerini bürüyen şey, önlerine çıkan her ne varsa
şuncacık dünyalıya nefret olarak geri dönüyor bu insanların. Neden mi? Nedeni
hala ve ne yazık ki yaradılışın gerçeğini, varoluşun temelini anlayamamalarından
kaynaklanıyor. Dostlar, bir insan her neye inanırsa inansın ona yürekten
adamalı kendini. Çünkü ‘biz inandık’ dedikleri şeyin çoğunda bu hırs ve
kıskançlık kâfirleri yalan söylüyor. Hırsları evlerinden önce yuva yapmış bu
insanlar yaradılışın gayesine tamamen ters bir şekilde zürriyetleri (yani
evlatları, torunları..), malları, makamları ile övünüyorlar. Oysa bilmezler
onlar hoşgörüyü, anlayışı, gerçek ‘Yar’ sevgisini…Kalpleri açılmamıştır
onların; kalp gözü yerine kıskançlık penceresinden hayata bakarlar.
Kendilerinden olmayanları, kendileri gibi olmayanları beğenmez, küçümserler. Sahip
olduğun herşeyin tek ve gerçek bir sahibi olduğunu göremezler. Bunlar okuyup
ihsan edenden çok hekim, mühendis, öğretmen kısaca işin erbabı olurlar. Çünkü
onlar boş başaklardır canım okuyan. Eğilip bükülen tevazu sahibi dolu başağın
aksine, mağrur ve hadsiz bir şekilde dik durduk zannederler. Edip üstadın
dediği gibi bir kere gelmiş bulunmanın ihsanına erişemezler onlar.
Oysa yaşam bir
kahvenin hatırı kadar ‘kısa’ bir sohbetten, Yaradan’ a ve onun yarattıklarına
hoş gelecek bir düş sahnesinden başkaca bir şey değildir. Anlayana, kalbini
açana…
Feride Hande Gemici