“Birinin içten
ve derinden sevmesi sizi güçlü kılar. Birini içten ve derinden sevmek ise sizi
cesur yapar.” Bu doğru anlatım sürekli izlediğim bir dizide karşıma çıkınca,
üzerine yazmak ve paylaşmak istedim.
İnsan daha toy zamanlarında;
ilk aşkı, ilk sevgiyi, ilk dostluğu kısacası insan ilişkilerini tanımaya
başladıkça önce bir bocalıyor. Acaba diyor “Önce Sevmek mi yoksa Sevilmek mi?”.
Bir süre ki sanırım bu daha çok yeni
ergenlik yani ‘delikanlılığa’ ilk adım zamanlarında önce sevmenin peşine
düşüyor. Pop yıldızlarını, sinema sanatçılarını, edebiyatçıları hep böyle
platonik bir sevgiyle tek taraflı sevmeye başlıyor. Bildiği bu ya, ona dünyanın
en şahane şeyi geliyor. Yaş biraz daha üniversite ve hemen sonrası ilk yıllara
geçtiğinde ise önce ben sevileyim, nasılsa severim diyor. Kendince haklı. Bu
süreç de böyle geçiyor. Sonra zaman dediğimiz tuhaf şey yaşamda hiçbir vakit
tek bir kanatla uçulmayacağını öğretiyor. Ve sevmenin de sevilmenin de tadına
birlikte varılması gerektiğini anlatıyor insana. Mesele o ki biri ötekinden kantarda daha
fazla gelirse bu güç-cesaret dengesi bozulabiliyor.
Biri tarafından
gerçekten sevilirseniz ‘güçlü’ olursunuz. Arkanızda kocaman, heybetli bir dağ
gibi duran insan yaşama gücünüz oluverir birden. Bu yüzdendir ki insan
sevdiklerinden ayrılınca kendilerini güçsüz, fersiz hissederler. Yaşamın her
anı gibi var olan şeyin yokluğu acı verir. Kabul olunmalıdır ki hayat böyle bir
zıtlık sebebiyle hala ve yılmadan devam etmektedir. Sevilmek öncesi, sonrası
her ne olursa olsun insanoğlunun başına gelen en güzel şeylerdendir. Ancak
kanımca önce ‘Sevmek’ daha güçlü bir enerjiyi gerektirir. Ve Sevmek, sevilmeye
göre hayli özgüvenli bir durumdur. Birini seviyorsan önceliğin sen değil o
olacaktır. Merak ettiğin ben de seviliyor muyum değil, onu daha ne kadar
sevebileceğindir. Onun için neleri göz alabileceğin, nelerden vazgeçip, nelere
karşı koyabileceğindir. Bu sebeple cesur tavrın adıdır Sevmek. Bu yüzden daha
gözü kara, düzen tanımazdır. Sahiüstüdür.
Sevmek bazen bu
sebeple sevilmeye nazaran daha tehlikeli
de bir durumdur. İnsan sevdiğine zarar
vermez ancak çok sevmekten kendine her türlü zararı reva görebilir. Bu sebeple
cesareti olmayan bir sevdada korkakların da işi yoktur. Bundandır yaşamda daima
karşılıklı bir sevgi alışverişini beklemek yanlıştır. Bunun olması da sevmenin de sevilmenin de
doğasına aykırıdır. Sevdiğimiz ve bizi sevdiğine inandığımız insanla
evlenmemiz, birlikte olmamız illa ki sevdiğin kadar sevileceksin anlamına
gelmez. Dediğim gibi bu zaten külliyen yanlış bir bekleyiştir. İnsan içinin
alabildiği, taşabildiğin kadar sevmelidir. Gerisi ise üzerindeki güçten yahut
sahip olduğu cesur duruştan kendini bulacaktır.
Sevgiyle,
Feride Hande
Gemici
Haftanın
Yazar ve Kitap Önerisi: Alain De Botton yaklaşık beş yıldır ‘en’ yazarlarım
arasında yerini almaktadır. Felsefenin üstadlarından yaptığı alıntılar ile
romanlarında kurguladığı hayatları öylesine güzel içiçe geçirmiştir ki,
felsefeden zerre haz etmeyenler bile onu keyifle okuyabilirler. Kendisi İsviçre
doğumlu bir yazar olan Alain De Botton’un önerebileceğim kitapları şunlardır: Aşk Üzerine, Felsefenin Tesellisi, Seyahat
Sanatı, Havaalanında Bir Hafta, Mutluluğun Mimarisi.
Bir Paylaşım:
Bugünlerde kafamda planlamaya çalıştığım bir projem var: Bir çocuk kütüphanesi
açmak. Kendi kendime, çocukken okuduğum kitapları internetten, kitapçılardan
alıyorum. Bir çoğunluk elde etmeye çalışıyorum. Belki sizler de bir kitapla bu
projeme destek olabilirsiniz, fikirlerinizi paylaşabilirsiniz diye düşünüyorum.
Şimdilik yalnızca kitaplarımı toplama aşamasındayım. Gelişmeler oldukça da
muhakkak paylaşacağım. Şimdiden desteklerinize de teşekkür ederim.