Yaşam
zıtlıklarla yaratılmış denilir ya, esasında o zıtlıklar birbiri olmadan var
olamayan yani birbirini ‘tamam’ eden şeyler. Bu yüzden ‘var’ı da bir ‘yok’ u
da. Yani hepimiz için masalın başı da sonu da aynı. Aynı da, tadı da bir mi?
Pek tabi ki okunduğunda lezzete ulaştıran yer kendi masalımızın tam ortası. O
geçen sürede ne yaptığımız, nasıl biri olduğumuz? Bu ikisi bizi biz yapan
bütünün de tam karşılığı esasında. Bilmiyorum yaşarken sorgulama yapıyor
musunuz? Yoksa ‘Ay ne sorgulayacağım hayatı, deli miyim?’ mi diyorsunuz? Çünkü
işte bu sorgulama, masalınızın gelişme bölümündeki tüm yaşanılanların cevabı
oluyor. Lezzetini değerlendireceğimiz bölüm için sorgulayabilmek çok önemli.
Sizce Yüce
Yaradan’ın bizi keyfimizin sınırlarını zorlamamız için yaratmış olması mümkün
mü? Bilmem, kimine göre belki... Ama
esası öyle değil. İnanıyorum, değil her bir insan şu yaşamda var olmuş her bir
maddenin üzerine yüklenen bir anlam muhakkak ki var. Ben kimim? Beni toplumda, ailemde ben yapan
şeylerin tanımı nedir? Ne bileyim, kendimi bir başkasına göre daha cömert, daha
anlayışlı, daha yardımsever mi görüyorum? Yahut daha sabırsız, daha fevri, daha
aldırmaz tavırlarım mı var? Ben, insanlara zarar mı veriyorum yoksa yararım mı
dokunuyor? Yahut bu ikisinin terazisi ne vaziyette? Bana bu canı ve bu yaşamı
bahşeden için ne yapıyorum? Yaşadığım şu ana kadar, herhangi birine yardım
elimi uzattım mı? Birini karanlıklarından çıkarıp, ışığı oldum mu? Bir alıp,
bin koyabildim mi mesela? Mesela olmazlarım aslında zorunluluklarım mı? Severek
mi yaşıyorum işimi, eşimi, ailemi, dostlarımı? Yoksa bunlar mecburiyetlerin
olmazları mı? Aklınızı karıştıracak, içinize sıkıntı verecek değilim.
Yaşamınızın en azından bir kısmında bunlar ve benzeri şeyleri sorgulamaya
başlamışsanız masalınızı da en özgün şekilde yazıyorsunuz, demektir. Zaten
farkında bile olmadan içinde bulunduğumuz olaylar işte bilincimizdeki bu sorgulamaların
sonuçları oluyor esasında.
Biliyor musunuz
hepimiz kendi masalımızı yazarken ‘ben’
oluyoruz aslında. Kendimizi çözümleme, kendimiz üzerinden de neyi ne kadar
yaşamamız, neyin ne kadar içinde olmamız gerektiğini de öğreniyoruz. Fena halde
toplum yararını düşünen biri olarak ben, bireysel ürettiklerimle yaşamayı daha
çok seviyorum mesela. Ama çoğunlukla toplu yapılacak işlerden kaçıyorum.
Bireysel üretimim, bireysel bilgi ve becerimle topluma ve yaşama fayda vermeyi
istiyorum. Çünkü bizler, fark etmeden topluluklar içinde toplum için
kayboluyoruz. Arkamızı kalabalıklara dayayarak kendi dünyamızın, deryamızın
sınırlarını göremiyoruz. Naçizane bu yüzden bireysel olarak en azından birkaç
şey yapın derim. Bunun insana verdiği hazzı anlatmak mümkün değil kanımca. Bir
de elbette topluluklar, cemiyetler, birlikler, dernekler olmadan
yaşayamayanlarımız var. Çok görmüyorum. İnsan onlardan da ne deneyimler elde ediyor
biliyorum. Ancak daima bu toplulukların da arkasında yaşamamamız gerektiğini
söylemeye çalışıyorum. İşte o vakit ‘Şimdi artık sen de herkes gibisin,
sevgilim…” diyen şairin kulaklarını çınlatmanız gerekliliğini hatırlatıyorum.
Evet…
Bir varmış, bir yokmuş…
Kendi masalının kahramanları olanlar ermişler muratlarına, biz de çıkalım
kerevetine. Gökten de üç elma düşmüş, biri o masalın kahramanlarına, biri size,
birisi de bana…
Feride Hande
Gemici