“Yaşamak fırtınanın geçmesini beklemek değil; o
yağmurda dans edebilmeyi öğrenmektir.” Aslı İngilizce olarak yazılmış bu
cümlenin Türkçe çevirisini internette bir paylaşım sitesinde hoş bir fotoğrafın
yanına iliştirilmiş olarak okuduğumda, hayatın sanırım tam da bu olduğuna
kanaat getirmiş oldum ben de. Yine safi bir mutluluğun olmadığını, mutluluk
denen şeyin huzurdan ibaret olduğunu çok sevdiğim bir dostum söylemiş olduğunda
da benzer bir doğrulama yapmıştım kendimce.
Öyle ya çeşitli
zorluklarla karşılaşmadan, ciddi sınavlara girmeden yaşamayı ne zannediyoruz
acaba? Yaşamın bizlere güllük gülistanlık bir kır bahçesi gibi sunulmadığı pek
aşikar. O ki türlü elem, keder, hüzün içindeyken; fırtına ötenizi berinizi
darmaduman etmişken hala yaşayabilmek ne alâ bilir misiniz? Hani hep diyoruz ya
yaşamamızın bir amacı, hedefi olmalı diye. İşte yaşamsal fırtınalarımız
bunların üstesinden gelme, başarma, inancımızı koruma ve saadete erme gibi
hedeflerimizi gerçekleştirmek adına aslında büyük birer fırsat. Daha önce
yazdığım ‘Bahtsızlığı Sineye Çekenler’ adlı yazıda bahsetmiştim. Yaşamları
türlü çileyle geçmiş kimilerinin, bu çilelerini nasıl fırsata dönüştürüp dünya
tarihine isimlerini yazdırdıklarına hep birlikte şahit olmuştuk. İşte bu insanlar
yaşadıkları fırtınanın geçmesini beklemeyi bırakın fırtınada dans edebilecek
kudrette olmuşlardır.
Her şey geçer
canım okuyan. Her şey eninde sonunda, beğenseniz beğenmeseniz, isteseniz,
istemeseniz de yaşanır ve geçer. Bir diğer taraftan bu bildiğimiz anlamda bir
son buluş da değildir. Sonsuzlukta baki olan şeyler de vardır. Bu yaşamsal ve
pek dolayısıyla İlahi bir devinimdir. Bu İlahi gücün bizim sınanmamıza ne
ihtiyacı vardır derseniz konu pek derin ve mühim bir yere gidecektir hiç
şüphesiz. Kısaca örnekleyebilirim ki; bir öğretmen çalışkan öğrencisini de
tembel öğrencisini de sınava sokar. Az çok kimin hangi puanı alacağını da tahmin
eder. Ama kesinlik ve ödüllendirme için sınavın olup bitmesini O da bekler.
İşte fırtınalarda takındığımız tavırlar, edineceğimiz başarıyı yahut
yaşayacağımız başarısızlığı aynen bu şekilde ortaya çıkarır.
İnsan yalnızca
et ve kemik bütünüyle yaratılmamıştır. İnsan ruh varlığının da sahibidir.
Ruhlarımızın sonsuz ve nice bilinmez dehlizleri vardır. Ve gerçekten insan
olduğumuzu bu dehlizlere ulaşabildiğimiz vakit hissederiz. O vakit şükran
duygusunu yaşarız. O vakit yaşamın ve sonraki ebediyetin kıymetini
anlayabiliriz. O vakit yaşamak daha anlamlı, o vakit nefes almak daha mühim bir
vazife halini alacaktır.
Ve işte ancak o
vakit her şeyin, şimdi gerçekten farkına vardığımız İlahi inancın eseri
olduğunu öğrenmemiz ile değişecek; baki
kalacaktır.
Sevgiyle,
Feride Hande
Gemici
Bir Gözlem Ve
Çıkarım: Anadolu topraklarında şöyle bir ifade vardır: “Dışarıdan gördüm
Yeşil Türbe, içerisine girdim tövbe tövbe..!” Teşbihte hata olmaz. Bu bizlere
bir şeyin, bir insanın dış görünüşünün bize her zaman doğru bilgi
veremeyeceğini söyleyen bence anlamı büyük bir benzetmedir. Size diyeceğim o ki
her renkli ambalajı önce içindekinin tadına bakmadan gözünüzde büyütmeyin. Bir
şeyin hakiki değerinin anlaşılması için önce içine girilmesi, yaşanması
gerektiğini unutmayın. Yoksa dışarısı yemyeşil olan türbenin içinin bakımsızlığı
sizi hayal kırıklığına uğratabilir canım okuyan. Bilmem anlatabildim mi?