İnsan yaşamının bir dönemini zorunluluklar için geçirir; farkına bile varmaz. Gittiği okulların, okuduğu bölümlerin, edindiği arkadaşların, verdiği kararların, kurduğu cümlelerin zorunluluktan olduğunu hep sonradan anlar. İşte insan yaşamının iyikileri de keşkeleri de bu şekilde oluşur. Esasında insan yaşam yolculuğu boyunca hep büyür, hep gelişir. Bu herkesin yüce gönüllü bir insan haline gelmesi anlamını taşımaz hiç şüphesiz. Herkes kendi kararınca, kendi gönlünün el verdiği yere kadar olgunlaşır, büyür. Bu sebeple hemen hepimiz için yaşamda zorunluluktan yaptığımız pek çok şey öyle ya da böyle mevcuttur.
Yaşamım
boyunca amacım sanki hep birilerine yardım etmek, kendimce yaşamlarını kötülükten
kurtarmakmış gibi hissederek el verdiğince buna göre davranan biriyim. Hayır demeyi
pek çoğunuz gibi bilmem. Hatır araya girdi mi kendimi bile feda edebilecek
biriyim. Başkasının üzülmesindense kendimin üzülmesini tercih ederim. Çünkü bir
başkasının acısı vicdanımı hergün daha büyük bir acı ile yiyip bitirecektir
bilirim. Çoğu zaman kendimden çok annem, babam, kardeşim, eşim, arkadaşım nasıl
mutlu olacaksa öyle yaşarım. Diyorum ya, sizin gibi hepimiz gibi. Dünyanın
herhangi bir yerinde yalnızca yazan, keşfeden biri olabilirdim. Bunu da
yapardım. Gelin görün ki sizin varlığınıza bağlı olan bir ekmek kapısı ve o
ekmek kapısında çalışan insanları bırakıp gitmek bu yüreğe göre değil. Bu da
bir çeşit zorunluluk pek tabi.
Yirmili
yaşlarım çeşitli derneklerde canla başla çalışarak, emek sarf ederek geçti.
İçinden geçerken kendime ne kadar mutlusun diye soramamıştım. Belki de alacağım
cevaptan korktuğumdan. Bunu ifade ederken belirtmek isterim ki elbette
yaşadığım mutluluklar da vardı. Ama hep bir şey benim için eksikti. Sonra belki
sizin ‘Ne acı’ diye nitelendireceği ama benim bir ‘Şans’ diye nitelendirdiğim
bir hastalık süreci geçirdim. Bu herkese nasip olmazdı. Belki de yapmak
istediklerim için, gerçekten manevi tatmini yaşayacağım, el uzatabileceğim
insanlar için bu yoldan geçmek zorundaydım. Hastalık geldi geçti. Ben şimdi
bunu yaşayanlar ve yakınları için ne yapabilirim. Umut ışığı olabilir miyim?
Diye bir muhasebeye girdim. İşte bu kez gerçekten istediğim, arzuladığım;
hiçbir zorunluluğu olmadığı için bir oluşum ortaya çıkarmak istiyordum. Ama bu
arkanızda bir sağlık ekibi ve gönüllüleri olmadan olamayacaktı. Ben düşünür ve
yoluma fırsatı çıkarması için Yaradan’a dua ederken tedavimi gerçekleştiren
Prof. Dr. Ali Ünal ve Erciyes Üniversitesi Kemik İliği ve Aferez Ünitesinin
hekim ve hemşirelerinden bir ekip amacımız için bir dernek kurmak istediklerini
ve başında benim bulunmamı istediklerini belirttiler. Bunu nasıl büyük bir
mutlulukla karşılayıp, nasıl büyük bir heyecan içine girdiğimi anlatmam mümkün
değil.
Kuruluş
aşamasında olduğumuz ve ilk gayri resmî toplantımızı yaptığımız derneğimizin
ismi ‘Lenfoma, Lösemi, Myeloma Hasta ve Yakınları Dayanışma, Eğitim ve
Geliştirme Derneği’. Bu çatı altında, hastalarımıza ve yakınlarına yaşadıkları
sıkıntının yaşamın yalnızca bir süreci olduğunu anlatmaya, yaşamdan kopmadan
sosyal birçok etkinliği birlikte geçirmeye ve psikolojik destek sağlayarak
birer savaşçı nasıl olunacağını öğretmeye ve bu hastalığı birlikte atlatmaya
çalışacağız. İlerleyen dönemde detayları ve çalışmalarımızı muhakkak sizlerle
paylaşacağım.
Şimdi
diyeceğim de o ki belki de ilk kez zorunluluklarım dışında, içtenlikle, aşkla,
sevgiyle ve içimde kocaman bir umutla bir şeyler yapmaya hazırlanıyorum.
Dualarınızı
ve yardımlarınızı eksik etmemeniz temennisiyle…
Feride
Hande Gemici
fhandegemici@gmail.com