“Ben Sana Mecburum” başlığı ile çıkardığı şiir kitabını evimizde bulmam ile tanıdım Atilla İlhan’ı… Henüz 13-14 yaşlarında genç kızlığa ilk adım attığım yıllar… Ergenlik duygusallığım, hayatı genç bir kız olarak ilk keşfedişlerim ve şiir kitabının hala unutamadığım o kokusu… Ve sonra büyük şair, düşünür ve bir vatanperver olarak Attila İlhan’a karşı büyüyüp çoğalan sevgim ile edebiyata olan ilgim… Zuhal Olcay’ın enfes yorumuyla bütünleşen bu şiiri ise en sevdiklerimden; “ Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın… En görkemli saatinde yıldız alacasının... Gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder… Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın… Çünkü Ayrılık da Sevdaya Dahil, Çünkü Ayrılanlar Hala Sevgili…” Leyla ve Mecnun... Dünyevi hayatta kavuşulamayan bir SEVDA’NIN iki unutulmaz kahramanı… Böyle bir sevmek ki Mecnunu zamandan ari çöllerde bedbaht eden… Ve böyle bir Ayrılık ki akli baliğden yoksun hale gelen Mecnuna Leyla’sını bile hatırlatamayan, Mecnununa hasret Leyla’yı ise yalnızca ruhu ile yaşar hale getiren…
Yaşanan beraberliklerin çokluğundan daha büyük yer ediyor ayrılıkları sevdaların. Öğreniyoruz, ayrılıklar sonrası sevdaları tek başımıza bünyemizde en cesur şekilde yaşamayı… Ve ayrılığın da vahşi bir tadı olduğuna kanaat getiriyoruz hep bir elden… Sevdiğimiz kadın ya da adam ile beraberken dinlediğimiz bir şarkı, izlediğimiz bir film, okuduğumuz bir kitap… Hepsi ayrılıkta, çölde rastlanan bir vaha gibi mucizevî ve inanılmaz geliyor birden… Yaşarken aldığımız hazzın ötesinde bir mutlulukla gelip oturuyor kucağımıza… Amma velâkin bu mutluluk bildiğiniz mutluluklardan değil; bu O’nun varlığı ile yanardağ lavlarını yüreğinize taşıyan, yokluğu ile -40 derece soğuğu iliklerinize işleten bir mutluluk! Malum çok değerli ama son zamanlarda popüler kültürün bir parçası yapılmış bir husus ilahi AŞK… İşin bu popülaritesi bir yana sevdalarda yaşanan Aşk ve Ayrılık, Yaradana kavuşmayı bekleyen inanan kulların hissettiklerinin dünyevi bir tezahürü kanımca. İşte bu sebeple yoktur Aşkın ve bence Ayrılığın tanımı… Yaptığımız yorumlar bu kavramların yalnızca ruhumuza bıraktıklarıdır. Bu sebepledir belki de tanımlanması kolay kavramların ne sahipliğine ne kaybedişliğine inanmayışım… Aksini düşünmek garip geliyor ama bir de ayrılığı hiç yaşayamamış ya da hissedememişler var. Ayrılığın acısı kadar bunu yaşamamak da o kadar acı! Ayrılık üzerine saçma sapan bile olsa bir kâğıda karalanmadan geçmiş bir ömür; Neyleyim… Vahşi bir tadı var dedim ya ayrılığın, ayrılık sahnelerini zihnimde canlandırdığım vakit bir anlamda UMUDA ilişkin temaların da gözümün önünde belirginleştiğini söylemeliyim. ’Suluboyan ve Lacivert Duvar, takvimde notların, tozlu kitaplar… Hiçbirini tanımıyor gibi sessizce bekliyorsun. Sesimi duy isterdim…Sana bütün bu olan biteni anlatmak isterdim. Kapım çalınsın sen ol isterdim. Gülümse önce her günkü gibi…”diye ayrılığı resmeden bestekarın hissettirdikleri; hiç de o kadar acı gelmiyor nedense…Garip olsa da zihnimde canlandırdığım bu manzaradan hüzünlü bir mutluluk duyuyorum…Çünkü ayrılığın hüznünü ve çok zaman bende ki trajikomik hallerini seviyorum işte ! Bir de ayrılığı Sıfır Noktası olarak addedişim var. Bunu izlediğim bir filmde betimlemiştim ilk kez. Kısaca, filmin sonunda iki sevgili tartıya beraber çıkarlar ve tartının ibresi “0” kilogramı gösterir! Ne anlatım... Aşk ile bütünleşen ruhlar artık tüm maddesel olgulardan ari, soyut bir boyuttadırlar. Her ne kadar burada bütünleşmek söz konusu olsa da ben ayrılık ile de sıfır noktasına vardığımızı düşünüyorum… Kanımca... Siz ne dersiniz?
Kavuşmalar, terk ve tercih edilişler ile dibine kadar yaşanıp zamanın hoyratlığına bırakılan bir ömür. Sevdaların yüceliği kadar, dâhilen bıraktığı ayrılıklar da çok değerli parçasıdır hikâyemizin… Düşündürür, hissettirir ve yaşatıp yine yeniden sevdalandırır! Hikayesi olmayan, bu dünyadan geldiği gibi gidenlerden OLMAK yada OLMAMAK… İşte Bütün mesele bu!
Ve aramızdan ayrılışının 6.yıl dönümüne yaklaştığımız şu günlerde Vatanperver bu büyük Edebiyat Adamı Attila İlhan’ı Rahmet ve Özlemle anıyorum…
“…Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
Yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Çünkü Ayrılık da Sevdaya Dahil Çünkü Ayrılanlar Hala Sevgili…”
Sevgiyle,