Güçlü ve Cesur Olmaktır…
Daha doğuştan başlar… Prematür yoğun bakım servisinde hayat mücadelesini öncelikle kazanır; Yaradan böyle vücut buldurmuştur. Emeklemeden yürümeyi, hecelemeden cümle kurmayı, erkekten ÖNCE ergenliğe ilk adımı...Sabah ezanıyla toprağa bırakılacak ilk ekini, sürülecek tarlayı yürek gücüyle çoğaltır… İnandığı uğruna gözünü kırpmadan girebilir en tehlikeli yollara bazen yolun sonu çıkmaz olsa da... Cesareti kuvvetli bedeni değil elbette, yüreğindeki güçten gelir... Anna Karenina gibi; sonu acı olsa da bakmaz arkasına...
Umut Olmaktır…
Geceden kalma dağınıklığıyla somurtan eve gün ışığı ile birlikte doğar… Gecenin en karanlığının sabah aydınlığına en yakın vakti olduğunu bilir... Hala yaşıyorsak sabır ve haysiyetle zorlamalıdır tüm kapıları; zaten tüketilmesi gereken bir parça ekmek değil midir ? Naif ruhu, zarif bedeni ile mangal gibi bir yürekle yaşar ve yaşatır hayat denilen şu tatlı yükü... Bilir ve öğretir “Bu da Geçer “ demeyi...
Çocuk Olmaktır...
Oyunu kuralına göre oynamayaBİLİR, ama asla oyunbozan değildir... Hayatın acı tatlı gerçeklerini öğrense de nerede Pollyanna olabileceğini artık bilmiştir... Okula yeni başlar misali korksa da terk edilmekten, hiçbir zaman yalnızlaşmayacağını öğrenir... Tuttursa da bazen “Bunu da İsteriiim” diye, önüne koyduğunuz basit bir boya kalemiyle çabucak unutur ve başkaca çizebilir Mutluluğun Resmini...
Anne Olmaktır...
Her erkek BABA olmadığı halde o doğuştan ANNE dir... Varlığını bir çatı gibi konuşlandırmaya doğuştan kodlanmıştır KADIN... Yaşanacak bir saniyelik bir ömür bile olsa pişirilmelidir bir kap yemek, yıkanmalı, ütülenmeli ve sonra kolalanmalıdır kirli sepetindeki gömlekler… Yavrularına ve sevdiklerine gelebilecek tehlikeyi hissetti mi “zarif bir ötücü iken ” yırtıcı bir kuşa dönüşür ve bunun vaktini bilir...
Fedakar Olmaktır...
Yokluğun da varlık kadar yakın ve gerçek olduğunu bilir...Hazır ve hazırlıklıdır...Ailesini ısıtacak 2 kuruş da olsa artırıp biriktirdiği parayı saklamıştır sıcacık göğsünde...Bilir o 2 kuruşun en bereketli yeri bulacağını...Kimi zaman kan kusup kızılcık şerbeti içti sanırsınız; yerinde en iyi oyunu çıkarmayı bilir...Çünkü adı KADIN dır...
İstanbul gibi olmaktır...
Işıl ışıl aydınlanan boğaz gibi huzur verici, asil ve etkileyicidir... Geniş bulvarları, meydanlarının yanında keşfedilecek dar sokakları vardır... Bir Asyalı kadar geleneklerine bağlı, Avrupalı kadar gelişime açık ve yenilikçidir... ve hep özlemi çekilendir...
Sevgili, eş, anne, kardeş, arkadaş, yoldaş... Sorgulayan ama asla irdelemeyen, sadık ancak teslimiyetçi olmayan, dirayetli ama inatlaşmayan...Saçları savrulan, eteği uçuşan, ruju kadehlerde kalan, enerjisi sürdüğü parfümden önce yayılan, dokunduğu her bir yerde çiçekler açan...KADIN OLMAK...Böyle bir şeydir işte....