Kitap Eleştirmenliği yapacak değilim elbette; haddimi bilirim. Yalnızca kitapları, yazarları onların dünyalarını çok seven ve kendimce okuyan biriyim. Şu satırları yazarken etkisi üzerimde olan bir kitabı, kitaptan çok BAŞKA bir hayatın yolcularını ve bana hissettirdiklerini, bünyeme kattığı farklı bakış açısını paylaşmak istiyorum sizlerle.”Çoluk Çocuk” Amerikalı şair, “rock star”, iyi bir müzisyen ve gerçek bir “bohem” Patti Smith ile onun “Kişisel Kozmolojimin Takım Yıldızındaki Mavi Yıldız” olarak tabir ettiği aşkı, sevgilisi, dostu ve belki de “kendi sureti” olan Robert Mapplethorpe’un gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor. Kitabın sayfalarında adeta sürüklenirken 60’lı 70’li yılların Bohem hayatına dahil oluyor, kendinizi Chealse Otel’ in 204 no.lu meşhur odasında şairane sohbetlerin ortasında, Max’in ünlü masasında Jim Morrison, Bob Dylan, Jimi Hendrix ve Andy Warhol gibi dönemin sanatçıları ile otururken bulabiliyorsunuz. Döneme ait bu öğelerin ötesinde hayallerinin peşinden giden 2 gencin omuz omuza, kalp kalbe yürüyüp kapısını açtıkları “şöhret” e de capcanlı tanıklık ediyorsunuz. Ancak bir aşk hikâyesi olarak başlayan Patti-Robert beraberliğinin bizleri kıldığı tanıklıkları birçoğumuzun belki de tercih etmeyeceği, peşinen hüküm giydireceği bir yol ile devam ediyor. Bizleri gerçeklik, samimiyet, tutku gibi kavramlar ile bilmedik bir şekilde yeniden tanıştırıyor. Robert dini inançları kuvvetli olarak başladığı sanatını dinsel imgeler ile geliştirirken, zaman içerisinde cinsel kimliğinin “farklı” tarafını fark etmesi ile kendini, Patti’yi ve sanatlarının yönünü değiştiriyor. Çoğumuzun tanımlayamayacağı bir aşk ve sevginin ötesinde bir bağlılık bu.Öyle ki Patti bir yerde kendisini adeta Robert ile “düğümlenmiş” olarak tanımlıyor.Cinsel tercihini başka yönde kullanan Robert ile 68’den 70’ lerin sonlarına doğru tanımlanamaz, kalıplandırılamaz bir bütünlük içinde yaşıyor Patti.Bu süreçte Robert ise sanatı, yaratıcılığı ile önce aşkı sonra yoldaşı olan Patti’ yi büyük bir tutkuyla besliyor.Adeta birbirlerinin suretleri olarak yol alıyorlar onca yıl.Bir kadın olarak Patti’ nin sevdiği adamı paylaşmasını; bu şekilde bir ilişkiyi sadakatle sürdürmesini anlamaya anlamlandırmaya çalışıyorum ben de.Gerçeği görebilmenin ve belki de hazmetmenin en doğru yolu lehte ve aleyhte düşünmemek sanırım.Birçoğumuzun ve hatta benim de sıkça yaptığı gibi hayatındakini bir kalıba sığdırmıyor burada Patti.Sevginin temelinin “Nedensizlik” olduğunu biliyor o.Tutkuyla birine bağlı olmanın bir sebebi var ise, bunun egolarımızın tatmininden başkaca bir şey olmadığını gayet iyi anlatıyor bize.Hayatını bir başkası ile birleştirirken onu veyahut kendini belli tasarrufların tahakkümü altına sokmaya çalışmıyor.Herkesin kendi mavi bayraklı kumsalları olabileceğini unutmuyor, Robert’ ın doğuştan ona verilmiş uhrevi bir hak olduğunu zannetmiyor.Göründüğü gibi olmasındansa, olduğu gibi görünmesini daha mert bir tavır olarak görüyor.O “sahiplik” ile “aidiyet”i karıştırmıyor.Çünkü Patti’ de Robert’ da her şeye ve tüm anlamlandırılamazlıklara rağmen sadece Seviyorlar birbirlerini…
Kitabımın son sayfalarını ağlayarak kapatıyorum. Malum ne Patti ne Robert ölümsüz değil.80’lerin sonunda Patti ‘Mavi Yıldız’ ı Robert’ ını kaybediyor.Ve onun için söz verdiği üzere “Çoluk Çocuk” u kaleme alıyor.Bana da beni derinden etkileyen bu başyapıtı sizlerle paylaşmak kalıyor.
Sevgiyle,