Şu hayatta kendimizi şanslı hissettiren kaç kişi tanıyoruz acaba ? Ve hatta kaç kişiyi bu denli koşulsuzca sevebiliyoruz dersiniz ? İşte ben onlardan biriyim. Hayatımda Ümran Tunoğlu diye bir kadın, gerçek bir insan var. Belki de bana kızacak ama onun o eşsiz samimi kaleminden bir yudum yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.Ümoşuma da teşekkür ediyorum...Hayatımın daimi varlığı olmasını da Tanrı' dan diliyorum...
ZEYTİN SEREMONİSİ
"Güneş, sabah sabah içimize yaşam sevinci ışıltıları serpiştiriyorken ,yeğenimle güzel bir günü karşılamanın mutluluğu içindeyiz.Balkonda birlikte kahvaltı ediyoruz ,çevremizde cıvıl cıvıl sesleriyle kuşlar , yüzümüzde serin rüzgar bize eşlik ediyor. Gündelik yaşamdan ,gelecekten , bahsederek sohbet ediyoruz.Sonra yeğenim durup dururken bana ''halacığım ,zeytinin tadını tarif eder misin , ben bir türlü tanımlayamıyorum yardımcı olur musun?''dedi. Birden afallamıştım ,ne diyeceğimi ilk anda kestiremedim .En iyisi ağzıma bir tane zeytin almak dedim ,sert olan kırma yeşil zeytini severdim .. ..önce biraz ısırdım, tadını ,hafifliğini almak istedim,ilk ısırığımla birlikte sanki zeytin ağacının yanına gidivermiştim ,göz kamaştırıcı ,parlak griyle yeşil arasında kararsız kalmış renkli yapraklarına dokunmuştum .Daha sonra ikinci ısırığımı aldım ,şimdi ellerim meyvelerindeydi ,hangisi olmuş olmamış ona bakıyordum ,koparmaya kıyamıyordum sonra zeytini çekirdeğiyle birlikte ağzıma attım ve kırma şeklini birazdan verecek olan çekiç sesi duydum, peşi sıra gelen zeytinyağı olma aşamaları ,yoğunlaşmayı çekirdeğini eminceye kadar tadımsayarak damağımda erittim ve damıtılmış acımtırak lezzetini adeta yudumladım ancak daha sonra farkına vardım ki ben hep zeytini hiç tadına varamadan bir seferde yemiştim .yeğenimle yağtığımız zeytin yeme seremonisinden sonra tadına varamadığım daha neler var acaba dedim kendi kendime ve beni bu konuyu düşünmeye ittiği güzel sorusu için yeğenime teşekkür ettim .
Açıkçası ,devam eden günlerde kendimi takip ettim ve gördüm ki lezzetlerine tam varamadığım sadece yemekler değildi , çok hızlı hareket eden yeni dünya düzenine bende kapılmış gidiyordum .Sabah alarmla uyanıyor biraz daha uyumaya isteğim var iken , birden bire kalkıp giyiniyor,asansörle inmeye çalışırken ne kadar meşgul bu diye daha günün ilk dakikalarında sinirlenmeye başlıyordum oysa merdivenlerden üçer beşer koşarak inebilirdim.Sonra trafik bütün gün ensemden dik dik bakıyor , iş dünyasında ise sabırsızlıkla işlerinin bir an önce hallolmasını isteyen insanlar sırada bekliyorlardı.Her zaman nedense herkesin yetişmek zorunda olduğu başka bir acelesi oluyordu. Evde akşam için pişecek yemek ,okuldan alınacak cocuk ,ödenmesi gereken borçlar,imzalanması gereken sözleşmeler,yapılması gereken görüşmeler,uğranması gereken firmalar, bu yapılası işler arasında sürekli bir hızlılık ve yetişme telaşı içinde olunuyordu ,gereklilikler istilası sarmıştı insanlığı ve hep beraber nereye yetişiyorduk merak ediyordum .,Bu hırs duygumuzu palazlayan görsel ve işitsel iletişimler sayesinde ömürlerimizİ tadına varamadan tüketmek zorunluluğu neden doğuyordu ,anlamak istedim ,.......anlayamadım .
Sınırı var mıydı bu hızlı gidişin bilmiyorum ,şayet yaşamımız makinelere ayak uydurarak hızlanıyorsa bu yolculuk ya duvara çarparak bitecekti ya da bitiş çizgisini geçersen ..... Gündelik hayatta çarpışmayı yaşamış olmak demek: dibe vurmak ,kaybeden olmak ,ezik olarak tanımlanmak gibi tekrarlar içinde yansımalar ile hissedilebilir ancak bilinmelidir ki bu haller farkındalığı başlatan, uykudan uyandıran ,zamanın ,çevrenin ,ailenin dahası insanın ,canlının kıymetini her anın tadını yakalamayı ,yaşama arzusu içine olmayı başlatanlardır ...Diğer tarafta ise yaşamda hala tam hızla devam edenlerin bitiş çizgisi nerede olacak ve kimler bayrağını indirecek diye düşündüğümde cevabı bulamadım ......yoksa gerçekten bir limit kalmadı mı artık ?"