Öyle çok kitaba, şarkıya, masala konu olmuş ilham vermiştir ki doğunun gizi ve medeniyeti…Her hikayesi, her anlatımıyla büyüler beni. Henüz yeterince anlaşılamasa da son yıllarda inançlarından, yerel yaşamına kadar birçok şeyi ile hızla Batı’nın ilgi odağı haline gelmektedir ‘Doğu’...
Yüzyıllar evvel Hazar Denizi kıyılarından göç eden Azeri Türkü bir ailenin kızı ve tam anlamıyla doğunun bir parçası olduğumu iletmeliyim öncelikle. Türk olmak ile duyduğum övüncün yanında Doğulu bir Türk olmanın da verdiği gurur ve getirdiği sorumluluklarıyla yaşamımı sürdürmekteyim. Günümüzde doğuya ait yanlış bilinen gerçeklerle büyüyüp, 4 yıllık hukuk eğitimimi yine bir hukukçu olan dedeciğimin yanında okuyarak tamamladım. Ve o ki bu süreçte güzel Türkçesi, zaman zaman beni kızdırmak veya güldürmek için kullandığı Azeri lehçesi ile anlattığı fıkraları, türküleri ve Türklüğe ait nice destanları ile ayrı bir fakülteyi de dedeciğim ve ‘eşsiz bir kadın’ olan babaannemin yanında tamamladığımı söylemeliyim. Peki, nedir doğu insanının bilinmeyen, belki de bilinip söylenmeyen gerçekleri bilir misiniz? Ben bilirim… Bilirim ve memnuniyetle size aktarırım…
Bir kere her şeyden evvel gün Doğudan doğar. İnsanoğlu binlerce yıllık geçmişindeki aydınlanmayı, medeniyete kavuşmayı Doğu’ ya borçludur. Toplumların yerleşik yaşama geçmesi, seslerin dil ile ifade edilmesi, bu dilin yazıya sonrasında kitabelere dökülmesi Doğu’nun eseridir. Medeniyet doğu uygarlıkları ile ayağa kalkmıştır. Duygunun birleşip, çoğalıp göklere yükseldiği yer de Doğu dur aynı zamanda. Bir başka tabir ile Mistisizmin vatanıdır Doğu. Nice aşkları bağrından çıkarıp destanlaştırmış, günümüze dahi bu izleri ulaştırmıştır. Gerçek aşkı bile ona borçluyuz unutmayalım… Mesela aşkın en büyülü haykırışları 1001 Gece masallarıyla çıkmamış mıdır? Mecnun değil midir Doğu’ nun bereketli topraklarını Leylası için arşınlayan… Arşınlasa bile kavuşamayan.
Muhakkak ki ‘doğu’ simgesel ve bir anlamda bölgesel bir kavramdan ibaret de değildir. Her olgu gibi onu hayata geçiren, vücut bulduran Yüce Tanrı’nın Ol dediği İnsandır: Doğunun İnsanı… Sanıldığının aksine Yobaz bir düşünce hakim değildir bu insanlara. Bilakis ötesinde sonsuz hoşgörü, anlayış ve kardeşlik duyguları vardır. İnsanları başı açık, kapalı, mini etekli, çarşaflı diye ayırmayan hepsine İnsan olarak bakan bir zihniyete sahiptir. Duygusaldır… Elini tuttuğu torununa eski bir türküyü söylerken gözyaşlarını ondan saklamayandır. Doğduğu bir günden Kuvay-i Milliye ruhunu taşır. Vatanının her bir toprak parçasına ölümsüz bir aşk ile bağlanan sadakatli bir sevgilidir. Merttir… Kimseyi, düşmanını bile arkadan vurmaya kalkmaz; bunu alçaklık olarak bilir, öğretir. ‘Ağa’ gönüllüdür…Bonkör doğu insanının yanında asla elinizi cebinize sokmaya kalkmayın, o işte bunu affetmez. O vakit bir çocuk gibi kırılıp, incinebilir. Koruyucu, kollayıcıdır…Sanata ve sanatçıya sahip çıkar, saygı duyar. Çıkar mı Farid Farjad bestelerinin acıklı tınıları başka bir toprakta. Çıkmaz…Çünkü O insanlar yüzyıllarca mutluluk kadar acıya da komşu olmuşlardır.
Doğu benim Atamdır…Doğu ‘balaların’ atların üzerinden inmediği, ağıtların türküler kadar kolay söylendiği , burası ilelebet Türk Yurdudur diye haykırıldığı toprakların; ‘Balammm’ diye içten seslenen dedeciğimin ve tüm geçmişimin ta kendisidir…
Sevgiyle,
Not: Bu yazımı 87 yaşındaki meslektaşım dedem Mustafa Batmaz ve bir tanecik babaannem Bedigül Batmaz’ a ithaf ediyorum.