“Yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakıp, havaları boydan boya yarıp ikiye, bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek!” Küçük bir bölümünü paylaştığım Nazım’ın ‘Yürümek’ adlı bu şiirini öyle severim ki, hep ilaç gibi gelir. Yol ayrımlarını anımsatır. Sonu hep aydınlık olan, geçmişten geleceğe açılan yol ayrımları…
Bir rüyadasınız… Güneşli bir bahar gününde iki tarafı söğüt ağaçları ile sarmalanmış bir yol. Her şey öyle güzel ki eşi benzeri yok diye içinizden geçiriyorsunuz. Ancak birden bahar azizliğini yapıyor; bardaktan boşanırcasına bir yağmur, fırtınası ile birlikte eşlik ediyor. Her yer çamur. Hava da kararmaya başladı ve siz artık yürüyemiyorsunuz. Ne denli güçlü, korkusuz, cesaretli olursanız olun doğaya karşı gelemiyorsunuz işte. Ama rüya bu ya melekler karşınıza bir yol ayrımı çıkarıyor.
“İşte al seç” diyorlar en naif halleriyle. Ve sen baharın yedek bıraktığı o yeşillik yola girmeye karar veriyorsun, meleklerin de yardımıyla… Öyle ya çamura saplanıp çıkamayacak ya da aydınlığa kavuşacaksın. Ve sen, ben, biz yolun en güzel ayrımına sonunu böyle düşünmemiş olsak bile girmeyi tercih ediyoruz. Edeceğiz. Etmeliyiz. O yola girmeliyiz. Nazım’ın dediği gibi arkamızda boş sokakları bırakır gibi, göz ucuyla dahi geriye bakmadan sadece yürümeliyiz. Ve o ki yürüdükçe her şey arkamızda gittikçe küçülen bir nesne gibi kalacak: Geçmişimizde ‘belki’ değerli, ama artık küçücük bir eşya. O yüzden geçmiş ve gelecek önemlidir. Gece ile gündüz gibi…
Geçmiş gecedir. Sükûnu barındırdığı kadar gizi de saklar. Acılar, hastalıklar da hep gece çıkar nedense… Karanlıktır. Göremeyeceğiniz, görüp de benzetemeyeceğiniz birçok şey bünyesindedir. Aynı geçmiş gibi. Geçmiş “sözde” konuşmaz, sükûnu tercih eder. Gizi boldur; siz üzerindeki örtüyü kaldırmadıkça hiç kimse bir şey göremez, bilemez. Ve geçmiş en iyi haliyle ‘özlem’den başka bir şey de bahşetmez. Gelecek ise gün’dür. Belirsiz de olsa hep umudu barındırır. Her gün aydınlığı yeni başlangıçların hevesi ile donatır bizleri. Apaydınlıktır. Vakit kış bile olsa gün güneşi içimizi ısıtır; sıcacıktır. İşte çamurlu da çiçekli de olsa arkamızda bıraktığımız o yollar geçmişin, belki de bizden evvel henüz geçilmemiş YÜRÜMEMİZ i bekleyen yollar ise geleceğin bir anlamda tasvirlenmesidir.
Bu yüzden YÜRÜMEK nefsi körelten, kimi vazgeçişleri beraberinde getirip daha güçlü kılan, belki biraz kıran ama sonunda KAZANMANIZA sebep olan yegâne sonuçtur.
Ve üstadın dediği gibi “Yürümek… Yürekten GÜLEREK yürümek” gerekir bazen.
Sevgiyle,
Feride Hande BATMAZ