Kedilerin, köpeklerin, aslanların, kirpilerin aksine biz canım 'insan'lar dört duvar arasında dünyaya geliyoruz. Bundan mıdır bilmiyorum ancak yaşamı da çoğu zaman bulunduğumuz
ve yalnızca boyaları farklı ‘kendi’ duvarlarımızdan ibaret sanıyoruz. Doğup büyüdüğümüz toprakların alışılagelen sıkıntıları, sevinçleri, ayrımları ile değerlendiriyoruz, bu dünya ve
ötesini…
Oysa çok yükseklere uçabilen bir kuşun kanatlarından bakabilsek; göğe yükseldiği yerden ‘İlle de ben, İlle de ben’ diye çığlıklara boğduğumuz zavallı hayatlarımızın bir zerreden bile
küçük olduğunun farkına varabilsek. O kuşbakışı mesafeden olayların bir adım öncesi ve sonrasını az biraz görebilsek, görmeye çalışsak. Birbirimizin hayatlarının sebep ve sonuçları
olduğumuz gerçeğini anlayıp, mesafeleri ona göre ayarlayabilsek… Bu sebeple hep diyorum ben de “Yaşam asla dört duvar arasında değildir” diye. Duvarları yıkmak gerek… ‘İnsan’
olduğumuzu önce kendimize hatırlatmalı ve belki de bir adım ötesinde hiç görmediğimiz hayatlara dokunarak insanlığı yaşayıp ve yaşatmalıyız. Kendisi bir alırken, başkasına on nefes
veren insanlar vardır hani; işte henüz rastlamamış olsak bile bu erdemin varlığını bilmeliyiz.
Yalnızca kendisinin ve pek yakınındakilerin acılarına üzülen, sevinçleriyle neşelenen
insanlardan olmak yerine müthiş bir çaba ve engin bir sabır ile ‘başka’ çaresizlere belki çare, ‘başka ’sevinçlere belki ortak olmalıyız. Az biraz o duvarları yıkmalıyız…
Yaşamda her bir duyguya hep bir adım mesafede olmak gerekir diye düşünürüm. ‘Aşırı’ mutluluk, ‘aşırı’ üzüntü ve ‘aşırı’ olan diğer her şey hep ‘biraz’ korkutmalıdır bence. Sen, ben bu
aşırılıkları yaşarken dünyanın bir ucunda belki bir Asya bozkırında, belki bir sömürge vatanda ve belki medeniyetin tam eşiğinde yani o dört duvarlar ötesindeki yaşamların
‘biraz’larını hissetmeliyiz. Bir fotoğraf sergisinde açlıktan bayılırken gördüğün o güzel tenliyi hafızana, yüreğine kazımalı dört duvarın ötesindeki yaşama uzanabilme yollarını
aramalıyız, aramalıyım… Yaşamı dört duvar arasında bırakmayanlardandır O da: Evliya Çelebi. Yalnızca merakı mı itmiştir onca diyarlara dersiniz? Hiç öyle sanmayın… O, yaşamın
’ben’, ‘biz’ ötesinde olduğu ateşiyle yanıp yollara düşen, fetheden ve fethedilendir. Yalnızca bir gezgin olmanın ötesindedir esası. ‘Başka’ yaşamlara ‘başka’ yaşamın kendine has diliyle
dokunmuştur. Çünkü ‘başkadır’ bizden öteleri. Toprağının kokusu, ekininin dirilişi ve hatta güneşinin doğuşu bile başkadır. O yaşamlar o yüzden dört duvarın ötesindedir…
Başkayı benzerleştirmek ise yaşamı asla dört duvar arasında yaşamak ile yetinemeyenlerin harcıdır: Belki de ‘Sen’ gibi…
Sevgiyle,
Feride Hande BATMAZ