Hikaye bu ya; zamanın birinde, mezar taşlarında kişilerin yalnızca şu hayatta mutlu olarak yaşadıkları gün sayıları yazılırmış. Gelin görün ki çok sonraları bakıldığında mezar taşlarının hiçbirinde elli iki mutluluk gününden fazla yazılanına rastlanmamış. Bu işte. Bu kadar. topu topu elli iki gün. İnkar eylesek, kendimizi ruhsuz mutlulukların kollarına pervasızca atsak da gerçek ve öz. Mutluluk ama öyle balondan değil, 'sahi mutluluk' 'sayılı günlerden' ibaret ömrümüzde. Geri kalanı...'Bir çift acı' sanki. Kulağıma çok derinden melodisi geliyor bir şarkının “Acılarrr güzel olacak…” diye. Sahi öyle mi diyorum içimden. Soruyorum kendime: "Acılar iyileşir mi?" "Kalanı mutluluk mudur yani ?" diye. Yarının yeni bir gün olacağını bildiğim halde yaşadığım Anadolu’nun, uzakta bile olsa yüreğimde bir avuç toprağını besleyip, hissettiğim Orta Doğu’nun , Orta Asya’nın, Afrika’nın ‘Acı’sı ile karanlığın gölgesi anıma, bugünüme ve yarınıma eşlik ediyor sıkça. Yaşadığım topraklarda hiç bilmediğim kadar yiğitliklerini bildiğim Aslanlar ‘Söz konusu Vatan ise gerisi teferruattır” diyerek kendilerini siper etmiş çakı gibi duruyorlar karşımda. Yüksekova’dan, Cilo’dan, Sat’dan ve nice kırmızı hattan Arşa yükselirken, biz tanımadıkları ama tek bir saniye gözlerini kırpmadan uğruna canlarını verdikleri yurttaşlarına selam ediyorlar… Selam ola! Ve yine çalınıyor kulağıma “Acılarrr güzel olacak.…” .
"Öyle mi?" diyorum yine...
Elmas ve nice 'bilinmeyenin' zengini, yeni dünya tüccarlarının hedefi, biz canım dünya insanlarının ‘keşfi’ muhteşem yeni tatil rotası Afika’da en az on milyon yetişkin, iki milyon çocuk şu anda evet tam şu anda; ben yazımı yazıyor, siz bunu okuyor iken ÖLÜME dur deme mecalini bile bulamıyorlar bünyelerinde. İliklerinin son zerresine kadar direniyor, insan olduklarını ANCAK vücutlarından beyinlerine ve oradan da kalplerine inen ACI ile hissediyorlar. ACI ile yaşama bir göz atıp, ACI ile gözlerini kapıyorlar… Ve hala “Acılarrr güzelll olacakkk…” diyor birileri. Sanal mutluluklar pek bir pervasızlıkla hepimize yutturuluyor. Yutuyoruz... Yine ‘uzaklarda’ tanklar arasında çocukların saklambaç oynadıkları, bebeklerin annelerinin süt kokularından evvel kokusunu aldıkları ACI ile doğup, ACI ile yaşadığı, yaşamaya çalıştığı Orta Doğu ile sınırlar ötesi ‘kaderdaş’ı Orta Asya insanı duruyor. Ve yine hep birlikte : "Acılaaaaarrrrrr güzellll olacak…...”
Acı böyledir işte . Kendisi dışında hiçbir hissin bünyeye dahil olmasına izin vermez. Varsa yoksa kendi. Esir alır. Varlığı ile katılaştırır. Kendisine verilen ‘his’ olma ünvanını ise en iyi şekilde ‘hissiz’leştirebilir. Acıdan bilemez olursunuz; bilemez, göremez, iyileşemez...
"E şimdi ne yapmak gerek, söyleyin" mi diyorsunuz. Söylemek gerek elbette...Naçizane. Önce düşünmek, hissetmek ve acının 'farkında', acı çekenlerin yanında olmak gerek. Yaşamın, sonsuzluğa har vurup harman savrulan kahkahalardan ibaretmiş gibi olduğunu damarlarımıza zorla enjekte eden DÜZENe kendi çerçevemizde dur diyebilmek gerek. Ateşin düştüğü yeri yakan acısını bir gün değil! iki gün değil! sık sık her bir an, en derinden ve hatta acı ile hissetmek, hissettirmek, unutturmamak gerek. İşte belki o vakit hep birlikte "Acılarrrr Güzelll Olacakkkk....!" diye haykırırız evrene.
Sevgiyle,
Feride Hande BATMAZ