‘Sevgi’ denilen şeyin bir karşılığı var mıdır dersiniz? Ve peki, ‘Sevgi’ emek verildiği vakit mi sevgi olmaktadır?
Şu koca evrende çok çeşit ‘sevgi’yi bahşetmiştir bize Yüce Yaradan. Her şeyden evvel O’na duyduğumuz sevgi… Onun bir karşılığı yoktur mesela. Yani biz O’ndan, O’nu seviyoruz diye bir karşılık bekler miyiz? Bekliyor muyuz? Beklemeli miyiz? Sevginin temelinde böyle bir karşılığın yeri var mıdır? Yine Yüce Tanrı’nın yarattığı denge içerisinde türediğimiz anne-babamıza, kan bağıyla bağlandığımız kardeşlerimize olan sevgimizi düşünelim:
Yaradılıştan genlerimize kodlanmış olduğu için mi seviyoruz onları? Yoksa gerçekten sevdiğimiz için mi seviyoruz? Var mı tüm bunların bir ayrımı?
Sevginin bir nedeni olmaz, canım okuyan. Sevgi yalnızca var olabilmek için bir eyleme ihtiyaç duyar, o kadar.
Bu sebeple sevginin ortaya çıkması için ihtiyaç duyduğu ‘eylem’ ile menfaat içeren ‘sebebi’ birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Bir sokak kedisini düşünün. Yolda buldunuz ve ona sahip çıktınız. Beslediniz, onu evinize alıp sıcacık bir yuva verdiniz. Ve o canım kedi, sizi sevdi. Esasında sizi sevmesi için sokakta tek bir el dokunuşunuz da ona yetecekti. Öyle ya, bilemezdi sizin ona göstereceğiniz onca ihtimamı. İşte bence bu nedenle, sevgi öyle emek karşılığında yahut benzer bir nedenle ortaya çıkan bir şey değildir. Bilimin henüz açıklayamadığı onca şey gibi bunun da bir açıklaması yoktur kanımca. Yaptıklarımızın veya bize yapılanların sevdirdiğini zannederek yanılırız çoğu zaman. Oysa birini, bir şeyi ya seversiniz ya sevmezsiniz. Bazen biri için türlü fedakârlıklarda bulunur, varlığınızı ona adeta adarsınız. Ama o sizi sevmeyebilir. Sevmemiştir çünkü. Hepsi bu esasında, çok basit:
Sevmek için eylem, uygun koordinatta konuşlanamamıştır.
Ah sevmek! Ah Sevgi! Bunlar öyledir ki; iki kalp en derin temellerle birbirine bağlanmış uzun, kontrolsüz akıp giden yolları açmış; köprülerini en kuvvetli taşlarla tamamlamıştır. İşte bu yüzden sevgi ‘Böyle Bir Sevmek’ tir, çoğu zaman.
Feride Hande BATMAZ