Bazen hepimiz bir kangurunun kesesinde yaşamak isteriz. Ne şahanedir, ah bir bilseniz...
O kesenin içine senin dışında, dünyanın hiçbir kötülüğü, çirkinliği, anlaşmazlığı, çıkmazları giremez. Sen istemedikçe kimse seni göremez, sana dokunamaz. Yalnızca sen ve sıcacık, korunaklı huzur dolu bir yuvan vardır, şu koca dünyada...En büyük derdin iki işaret parmağını kesene usulca yerleştirip, iki göz ile dünyayı seyre dalmaktır. O kesenin içinde o bozkır senin, bu sulak yer benim gezer durursun. Nice canlıyı yaralana yaralana değil, göre göre tanırsın. Sana zarar vermelerine, bilmeden de olsa onlara zararının dokunmasına izin vermezsin, veremezsin. Henüz o koca dünyan, farkındalık nedir bilmez çünkü. Öyle ya! Yaralanmadan, kalbine uzanan her bir damar çatlayıp kan kaybına uğramadan, kederin sevincin kardeşi olduğunu bilmeden farkında olamaz ki insan, farkında olması gerekeni...
O kese var ya o kese, sevgiyi koşulsuzca tattığın yegâne yerdir. Yalnızca senin için, çilesini ömrüne katmış birinin katıksız bir sevgisi vardır. Ve işte o farkındadır. 'Kesesinde bulunduğun' bu yüzden çıkaramaz seni bir türlü; bastırmaz ayaklarını, seni kesik kesik edeceğinden korktuğu canım toprağa...Sen tabi, pek tabi 'farkında' değilsindir. Bazen kesesinden yaşama göz kırptığının, yüzüne damlayan yaşlarını anlayamazsın mesela. Gitmek nedir, kalmak niçindir? Vazgeçmek gerekli midir? Hiç mi hiç bilemezsin, dert etmezsin.
Kesesinde yaşadığının hızla katettiği yolların sessiz sesini dinler, uğultusuna hayret edersin. Yüzüne çarpan rüzgarın tozlu ılık suretinin bilinçsiz mutluluğunu yaşarsın. Bir kesenin içinde sükun ile yaşarsın.
Gün olur...yavaş yavaş parmakların ellerini, karnın ayaklarını kesenin dışına iter. Memesinden sütünü kana kana içtiğine elveda dersin. Ne oluyor diye şaşırır...farkında olduğunu anlarsın.
Bu yüzden canım okuyan, hepimiz şu hayatta bir kangurunun kesesinde olmak isteriz, zaman zaman...
Sevgiyle,
Feride Hande BATMAZ