Bir şeyi yahut birini sevmenin öteki adı olabilir mi vazgeçmek? Yoksa yine bir tanımlamaya gitmek yanlış mı olur dersiniz?
Özbekistan’dan kalkıp Türkiye’ye çalışmak için gelmiş Dila ile konuşuyorum. Dila kırk yaşında, üniversite mezunu bir Özbek kadını. Yaklaşık iki buçuk yıl önce geldiği Türkiye’de, çalışarak iki yılını daha geçirmesi lazım. ‘Lâzım’ burada pek mühim. Çünkü Dila’nın iki oğluna üniversite eğitimi aldırıp, kızını da evlendirebilmesi için bu paraya ihtiyacı var. Malûmunuz ülkesinde çalışma koşulları son derece kötü; insanlar -öyle şakadan değil-bir ekmek parasına çalıştırılıyor. Aman canım ülkemizdeki vaziyet çok mu farklı diyeceksiniz; siz demeden ben ‘teğet’ geçip konuma dönüyorum.
Dila iki buçuk yıldır kızını, küçük oğlunu ve eşini hiç görmemiş. Yalnızca telefonda konuşuyorlar. Dila’nın ağzından yaşamını, hislerini, mecburiyetlerini, önceliklerini dinlemeden evvel, açıkçası önyargılıydım. Kim ne için iki yıl evlatlarından, sevdiği adamdan ayrı kalabilirdi ki? Para için en ağır acı ayrılığa katlanmak da nedendi? Bir saniye sonrasında alabileceğimiz bir nefes olup olmadığını bilmezken, bu planlı ayrılıklar nedendi? Bir anne evladının iki yılda onsuz uzayan saç telini bile görmemeye nasıl dayanabilirdi? Gelin görün ki yaşamın hiçbir vakit tek bir çizgiye mahkum bırakılamayacağını, sen bıraksan bile çizgi dışına ‘resen’ çıkılanabileceğini onu dinledikten sonra anladım. İnsan içinde bulunduğu nice vaziyet için nice farklı şekilde konuşlanmak ‘zorunda’ kalabiliyor(muş). Sanırım kaçırdığımız(m) da bu. İnsanoğlunun geçirdiği her türlü vaziyetin matematiksel bir çözümü yok. Olmak zorunda da değil. Dünya var olduğundan bu yana milyonlarca insan hikâyesi de beraberinde var olmuştur. Bu hikayelerin her biri bir şekilde, bir yerinden birbirine benzemiştir de. Ancak hiçbiri ‘aynı’ süreci, ‘aynı’ sonucu doğurmamıştır. Buna rağmen çıkarımlarımızı ve sonuca giden yolu tek bir güzergah olarak belirlememiz nedendir? Tıpkı benim, Dila’nın hikayesinde önyârgıma mahkum ettiğim hali gibi…
Belki de artık şunu öğrenmeliyiz. İçinde yaşadığımız şu yuvarlak dünyaya benziyor her şey…Bir çember…Ve hepimizin bir yaşam çemberi var. Çemberler aynı gibi… dursa da yörüngesel farklılıklarımız aşikar.
Sevgiyle,
Feride HandeBATMAZ