Mekânlar, hatıraların dekoru değişmeyen tiyatro sahneleridir.
Geçtiğimiz günlerde eşimin çocukluğunu bırakıp, gençliğini bulduğu yatılı okulunu ziyaret etme fırsatı bulduk. Kokusu aynı olan yatakhanesi, boyası yeşil ranzaları, hayli nostaljik tuvalet ve banyoları ile zamanın içinde duygusal bir yolculuk gerçekleştirdik. Kitabını okuduğu, defterine yazdığı sıraları, pervazları değişmemiş sınıf pencereleri ile geleceğini planladığı bu mekan onu tarifsiz duygular içerisine sokmuş olmalı ki yaklaşık iki saat bu mekanda kaldık.
Böylelikle hatıraların değişmeyen dekoruna o günlük de biz konuk olmuş olduk.
Tarihin, bir anlamda geçmişin kanıtı olan mekânlar bu yüzden önemlidirler. Onlar yaşamın duygu yüklü vagonlarıdır. Ne yazık ki biz, mekânlarımıza iyi bakabilen bir toplum değiliz. Tarihi garlarımızdan, geçmişin dokusunu taşıyan evlerimize kadar, her birini hiç acımadan bir kepçe dokunuşuna kurban edebiliyoruz. Her ne hikmetse gelişmişliğin ölçüsünü göğe uzanan çirkin binalarda, yenileme uğruna beton yığınıyla örtülmüş yapılarda arıyoruz. Bir düşünün, hangimizin yirmi yıl önce terk ettiği mahallesi, tarihi çarşısı aynen korunuyor. Oysa o çok beğendiğimiz Avrupa’da neredeyse yüzyıl öncesinin binalarında, yapılarında hayat sanki kaldığı yerden devam ediyor. O mekâna ait yüzyıl önce bile yaşanmış her ne varsa bugün size o günleri yaşatıyor.
Tarih, geçmiş bilinci küçümsenemeyecek kadar önemlidir. Birey olarak duygusal gelişimimizden, toplumun algısını geliştirecek bir yol açar. Bu nedenle mekânlar ucunda milyarların döndüğü inşaat ihalelerine, acımasız kepçe dokunuşlarına bırakılmamalıdır.
Bilmem anlatabildim mi?
Hande Gemici